26 December 2008

Isırgan Otu'nun Faydaları

Ümit Sinan Topçuoğlu

Çocukluğunda bir çok kişinin bacağını ısırgan dalamıştır. Hatta bazı kişilerin çocukluk anılarında bacaklarına ısırgan otu vurularak cezalandırılma da yer alır. Bundan dolayı ısırganın pek de iyi bir şöhreti yoktur. Ama, yararlarını bilenler, dalamasına aldırmazlar. ılkbaharda tarla kenarlarından, duvar diplerinden, viraneliklerden ısırgan toplarlar. Tabiî eldiven ile...

Isırgan otunun dalları ve yapraklarındaki dalayıcı tüylerinde serbest formik asit bulunur. Bitkiye temas eden cildin yanması, kızarıp kabarmasına, evvelce bu asidin sebep olduğu sanılırdı. şimdi, bu etkinin tüylerde bulunan histamin ve asetilkolinden ileri geldiği anlaşılmış bulunuyor. Belki de bir savunma mekanizması olan bu özelliğinden dolayı, ısırganın yabana atılması haksızlık olur. Çünkü o, aynı zamanda insan sağlığı için de bir savunmacı...

*Doğal antiromatizmal*

Farmakolog Prof. Dr. Tuhan Baytop'un "Türkiye'de bitkiler ile tedavi" adlı kitabında, ısırgan yaprakları ve köklerinin dahilen kan temizleyici, idrar söktürücü, iştah açıcı olarak kullanıldığı yazılı. Romatizma ağrılarını
gidermek için, taze ısırgan otunun ağrıyan yerlere sürülmesi de, aynı kitapta tavsiye ediliyor. Çok eski zamanlardan beri, halk hekimliğinde antiromatizmal olarak ısırgan otu kullanılır. Hatta, bacaklarını ısırgan
dalamış çocukların ileride romatizmaya yakalanmayacakları söylenir.

Vikingler, fırtına sırasında eve yıldırım isabet etmemesi için, Fırtına Tanrısı'na adak olarak ısırgan otlarını ateşe atarlarmış. Ateşe atmayıp da tencereye atsalardı, belki yıldırımdan değil ama, ıskandinavya soğuğunda romatizma olmaktan korunabilirlermiş.

Halk hekimliğinde ısırganın başka kullanım alanları da var... Özellikle sütü gelmeyen veya az gelen annelerin sütünü getirmek, âdet kanamalarını hafifletmek, basit kanamaları durdurmak, ağız mukozası ve diş eti
iltihaplarını gidermek, ergenlik sivilcelerini yok etmek, saç dökülmesini önlemek için ısırgandan yararlanılır. şifalı bitki uzmanı Maurice Mességué, güzellik kremlerinde de ısırgan kullanmış; "Belki de şimdi güzel hanımlar kremlerimde ısırgan olduğunu öğrenince onları bir daha kullanmamaya karar verirler." diyor.

1993 yılında ızmir'de yapılan X. Bitkisel ılaç Hammaddeleri Toplantısı'nda, ısırgan tohumu yağının antienflamatuvar (iltihabı önleyici) etkisine ilişkin bir bildiri verilmiş.

* Vikingler'in güç kaynağı*

Çok eski zamanlardan beri, ısırganın insana güç verdiği de kabul edilir. Vikingler, ısırgan sapları taşımanın, insana cesaret, güç ve direnç kazandırdığına inanırlarmış.

Isırgan, sadece insanlar için değil, hayvanlar için de güç kaynağı... Maurice Mességué, yaşlı, güçsüz köpeklerine ısırgan verdiğini yazıyor. Aşçılar Birliği Başkanı Aydın Yılmaz Usta da, Mengen'in Kuzgül köyünde, hindi yavrularının, bacakları güçlensin diye, kıyılmış ısırgan ve kepek
karışımı ile beslendiğini söylüyor.

Isırganın verdiği güce cinsel güç de dahil... M.Ö. 1. yüzyılda yaşamış Latin şairi Ovidius, "Ars amatoria" adlı eserinde ısırgan içeren bir kuvvet macununun reçetesini vermiş. Neron döneminde yaşamış Latin şairi Petronius da, Romalı bir rahibenin (çok tanrılı olsa gerek), erkekleri azdırmak için ısırgan ile kamçıladığını yazmış. Maurice Mességué'nin bu konudaki bir tanıklığı daha da ilginç... Yüz yaşını geçmiş bir Gaskonyalı, çırılçıplak ısırgan otlarının arasına girer, yatıp yuvarlanırmış. Bu ihtiyarın kadınlara pek düşkün olduğu bilinirmiş.

Isırgandan kuvvet macunu yapmak çok kolay... Isırgan tohumu havanda dövülüp bal ile karıştırılınca, macun oluyor. Bu macundan günde 2-3 çay kaşığı alınabilirmiş. Bir günde alınacak ısırgan tohumu miktarı 8-10 gramı geçmemeli imiş.

Isırgan otunun genç sürgünleri ve yaprakları, pişirildiği zaman, dalayıcılığını yitirir; ıspanak gibi yenilebilen bir sebze olur. Kurutulduğu zaman da, yemeği yapılabilir. Kurutulup ufalanmış ısırgan, çay gibi demlenebilir. Britanya'nın bazı bölgelerinde ısırgandan bira bile yaparlar.

Isırgan, 10-15 dakika haşlanıp süzüldükten sonra, üzerine zeytinyağı ve limon suyu gezdirilince, salata gibi yenebilir. Tek başına veya yumurta ile birlikte kavrulduktan sonra, üzerine yoğurt dökülünce lezzetli bir yemek olur.

Isırgandan yapılan yemeklerin en bilineni ve en yaygını, ısırgan çorbasıdır. Böreği de yapılır.

Isırganlı börek

Aydın Yılmaz Usta, profesyonel aşçılar için yazdığı kitapta *ısırgan otlu sebzeli çayır böreği *adlı bir böreğin tarifini vermiş. Gerekli malzemeyi 6 kişilik börek için hesaplamış. Böreğin içi için 500 gr. haşlanmış ve
doğranmış ısırgan otu, 200 gr. ince doğranmış soğan, 100 gr. zeytinyağı, 1 çay bardağı süt, 500 gr. çapraz ince doğranmış pırasa, 2 adet yumurta, 1 çay kaşığı karabiber ve tuz; börek hamuru için de, 600 gr. un, 300 gr. yoğurt, 2 yumurta, tuz ve su gerekli. Önce iç hazırlanacak... Tencereye zeytinyağı koyulup kızdırılacak. Soğan koyulup bir iki karıştırıldıktan sonra pırasa ve daha sonra da ısırgan eklenip karıştırılacak. Yumurta, süt, karabiber, tuz katılıp bir kaynatmada ateşten alınacak. ıç bir kenarda soğutulurken, hamur hazırlanacak... Un, yoğurt, yumurta ve tuz karılıp kulak memesi kıvamında hamur tutulacak. Hamur ıslak bir bez ile örtülüp 5 dakika dinlendirilecek. Sonra 10 eşit parçaya bölünecek. Her parça merdane ile açılacak. Bunların 5 tanesi üst üste koyularak 2 adet börek hamuru elde edilecek. Hamurların biri tepsiye döşendikten sonra, üzerine iç yayılacak; ikinci hamur da bunun üzerine kapatılacak. 5 dakika kadar dinlendirildikten sonra, doğru fırına... ıyice kızarsın ha!..

Isırgan salatası

ışte Aydın Usta'dan bir de ısırgan salatası tarifi... Çukur bir kabın içinde 400 gr. yoğurt, 2 yemek kaşığı zeytinyağı, 30 gr. dövülmüş sarmısak, ½ çay kaşığı karabiber ve tuz, yumurta teli ile iyice karıştırılıp sos hazırlanır. 1 kg. haşlanmış ve doğranmış ısırgan otuna hazırlanan yoğurt sosunun yarısı katılıp alt üst edilir. Salata tabaklara alındıktan sonra, üzerine sosun kalan yarısı gezdirilir. Bunun üzerine de kırmızı pul biber serpiştirilir.

*Isırganlı kuru fasulye*

Aşçılar Birliği'nin 18 şubat 2001 tarihinde düzenlediği Kuru Fasulye Günü'nde Metin Karaca Usta, *ısırgan otlu kuru fasulye* yapmıştı. O gün için hazırlanan kitapçıkta bu yemeğin 10 kişilik tarifi bulunuyor... Malzemesi, 500 gr. haşlanmış kuru fasulye, 500 gr. haşlanmış ısırgan otu, 500 gr. kıyma (koyun etinden), 150 gr. margarin, 300 gr. ince kıyılmış soğan, 700 gr. kabuğu soyulmuş ve kare doğranmış domates, 3 adet çuşka biber ve tuz. Yapılışı ise şöyle: Tencerede yağ kızdırılır. Yağa soğan ve kıyma katılıp karıştırılır. Kıyma suyunu salıp çekince, domates, biber, tuz ve su koyulup kaynatılır. Sonra fasulye ve ısırgan otu eklenip bir kez karıştırılır. Ağır ateşte 20 dakika pişirilir. Demek ki, ısırganı hor görmemeli... Arayıp bulmalı, şifa niyetine kullanmalı...

22 December 2008

Osteoporoz a karsı önleminizi aldınız mı ?

*Osteoporoz'a karşı önleminizi aldınız mı?*

* **İleriki yaşlarda "keşke" dememek için osteoporoza (kemik erimesine)
karşı önleminizi genç yaşlarda alın!
**
Evet belki sahip olduğunuz genetik özelliklerinizi değiştiremezsiniz ama
osteoporoz oluşumunu önlemek veya seyrini yavaşlatmak için bazı önlemler
alabilirsiniz.
**
İşte osteoporozu önleyebilmek için 20 ipucu:*



1. *İdeal kilonuzu koruyun.*

Fazla kiloların osteoporoz riskini arttırdığı yapılan pek çok çalışmada
ortaya konmuştur.

2. *Şok diyetlerden uzak durun. *

Enerji ve çeşitli besin öğelerinin yetersiz alımı, osteoporoz riskini
arttırmaktadır.

3. *Düzenli egzersizi yaşam biçimini haline getirin.*

Çocukluk çağından itibaren fiziksel aktivitenin yetersiz olması osteoporoz
oluşma riskini ciddi oranda attırmaktadır.

1. *Sigara içmeyin, içilen ortamlardan sakının.*

Sigara içen kişilerde kalsiyum emilimi azalmaktadır. Yani kişi yeterli
miktarlarda kalsiyumu besinlerle alsa bile vücut gereksinimlerini
karşılayamayacak hale gelecektir. Sigaranın bir başka olumsuz etkisi de;
kadınlarda östrojen seviyesini düşürerek kemik mineral yoğunluğunun
azalmasına sebebiyet vermesidir. Kemik mineral yoğunluğunun azalması,
osteoporoza davetiye çıkartılması anlamına gelir.

1. *Alkolden mümkün olduğunca uzak durun.*

Alkol, vücutta kalsiyum emilim mekanizmasını bozmakta; hormon
metabolizmasında da değişikliklere neden olmaktadır. Bu yüzden özellikle
osteoporoz riski yüksek olan kişiler, alkolden mümkün olduğunca uzak
durmalıdırlar.

Nadiren tüketmek isterseniz; antioksidan içeriğinin yüksek oluşu sebebiyle
şarap tercih edin. 1 kadehle sınırlı kalmanızı öneririm.* *

1. *Gün içerisinde her bir öğünüzde 4 ana besin grubundan* *da besin
bulundurun.*

Yeterli ve Dengeli beslenme, osteoporoza karşı korunmada baş unsuru
oluşturmkatadır. Yeterli ve Dengeli beslenme, her öğünde 4 ana besin
grubundan (Et ve ürünleri, süt ve ürünleri, meyve ve sebzeler) besini
yeterli miktarlarda tüketmeyi kapsar. Tüketeceğiniz miktarların,
gereksinimlerinize uygun olmasını önemseyin. Besin gruplarından her
defasında farklı besinleri seçerek besin çeşitliliğini sağlayın.

1. *Gereksinimleriniz doğrultusunda karbonhidrat, protein ve yağ tüketin.
*

Yaşınız, cinsiyetiniz, boyunuz, kilonuz ve gen haritanız göz önünde
bulundurularak saptanmış olan karbonhidrat, protein ve yağ gereksinim
miktarlarını gün içerisinde karşıladığınızdan emin olun.

1. *Haftada en az 2 kez balık tüketilmeyle özen gösterin.*

Balık içerdiği omega-3 yağ asitleri sayesinde, kemik sağlığını koruyucu
özellikte çok değerli bir besindir.

1. *Soyanın osteoporoza karşı koruyucu etkisinden faydalanın. *

Östrojen benzeri öğeleri bünyesinde bulunduran soyayı beslenme programınıza
yerleştirin.

1. *Her gün ortalama 3-5 porsiyon meyve, 2-3 porsiyon sebze tüketin.*

Meyve ve sebzelerin tüketiminin, kemik mineral yoğunluğu üzerinde olumlu
etkileri vardır. Günlük tüketilecek porsiyon miktarlarınızı gereksiniminize
göre ayarlayın.

1. *Kalsiyumu yeterli miktarlarda aldığınızdan emin olun.*

Kalsiyumu yeterli miktarlarda alarak hem kemik sağlığınızı korumuş ve
geliştirmiş; hem de kas hareketleri, kalbin çalışması, kanın pıhtılaşması
gibi mekanizmaların düzenli çalışmasına yardımcı olacaksınız.

1. *D vitamini sağlamak adına besinlerden ve güneş ışınlarından
yeterince faydalanın.*


1. *Magnezyum kaynağı besinleri yeterince tüketin. *

Sert kabuklu meyveler (Badem, fındık, fıstık gibi), kuru baklagiller,
tahıllar ve yeşil

yapraklı sebzeler magnezyumun zengin kaynaklarıdır.

1. *Çinkodan zengin besinlerden faydalanın.*

Etler, deniz ürünleri, yumurta, peynir, süt, yağlı tohumlar (fındık, fıstık,
ceviz gibi), kuru baklagiller, bulgur, mantar çinkodan zengin besinlerdir.

1. *Bakırdan zengin besinleri yeterince tüketin.*

Organ etleri, susam, fındık, fıstık, kuru baklagiller, etler, balık,
yumurta, yeşil yapraklı sebzeler bakırdan zengindir. * *

1. *Manganezden zengin besinleri yeterli miktarda tüketin.*

Kuru baklagiller, yağlı tohumlar, yeşil yapraklı sebzeler manganezden zengin
besinlerdir. * *

1. *K vitamininden zengin besinleri yeterince tüketin. *

Yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve balık K vitamininden
zengindirler.

1. *Doymuş yağ tüketimini kontrol altına alın.*

Yüksek miktarda doymuş yağ tüketimi, kemik mineralleri olan kalsiyum

ve magnezyumun basaklardan emilimini azaltır. Aynı zamanda fazla kilolara da
neden olabilen bu yağ cinsi dolaylı olarak da osteoporoz riskini
arttırabilir.

1. *Tuz ve şeker tüketimine dikkat edin.** *


1. *Kafein içeriği yüksek olan çay, kahve ve kolalı içeceklerden sakının.
*

Fazla miktarda kafein alımı, idrarla kalsiyumun atımına neden olacağından
dikkat edin.* *

*Diyetisyen İpek Ağaca*

21 December 2008

KETEN TOHUMU VE FAYDALARI

Keten tohumu

10 bin yildir gida olarak da kullanilan keten bitkisi, etkili bir genclik, saglik ve guzellik kaynagi Keten tohumunu hayatiniza sokun.
Keten tohumunda yok yok; Kolesterol dusurucu, felc, kanser, unutkanlik onleyici, bagirsak calistirici ve temizleyici etkisi bunlardan birkaci. Uzmanlar, sivi seklinde, salatalarin uzerine serpistirilerek veya gunde bir corba kasigi seklinde tuketmeyi oneriyor.
Saglik acisindan pek cok yarari var keten tohumunun. Yuksek oranda lif, Omega-3, Omega-6 yag asitleri, protein, B12 vitamini, mineral ve amino asit iceren keten tohumu, ozellikle mide-bagirsak sistemindeki sorunlar, fazla kilolar, yuksek kolesterol, yuksek kan sekeri, kemik zayifligi, kalp-damar sagligi, romatizmal hastaliklar, bazi deri hastaliklari, yaralar, solunum yolu rahatsizliklari uzerinde olumlu etki yapiyor. Anadolu'nun hemen hemen her yerinde yetismesine ragmen, aslinda keten tohumunun, layik oldugu ilgiyi pek de goremedigini soyleyebiliriz. Hatta Turkiye'de bircok doktor bile keten tohumunun sifa dagittigindan habersiz. Oysa, gunde bir corba kasigi keten tohumu sayesinde pek cok hastaliktan uzak durmak mumkun...

Sifa kaynagi

Latince adi 'Linum Usitatissimum' ile keten, dunyada tarimi yapilan ilk urunler arasinda yer aliyor. Sadece dokumacilikta, kumas yapiminda degil, yaklasIk 10.000 yildir gida olarak da kullaniliyor keten bitkisi. Vataninin Misir oldugu dusunuluyor. Cunku milattan en az 5000 yil once Misirlilar keten bitkisini, mumyalari sarmak icin yetistirmeye baslamislar. Ancak artik Turkiye ve Hindistan dahil, tum dunyada yetisiyor. Uzmanlara gore saglik acisindan ketenin ozellikle tohumlarindan ve yagindan yararlanmak gerekiyor. Keten tohumunun yararlarindan soz eden Eskisehir Anadolu Universitesi Eczacilik Fakultesi Farmakognozi Anabilim Dali Baskani Prof. Dr. Husnu Can Baser, keten tohumunun ozellikle mide-bagirsak sistemindeki sorunlara karsi iyi geldigini ve icerdigi yuksek oranda Omega-3 yag asitleri sayesinde, adeta bir sifa kaynagi oldugunu soyluyor. Ayrica Anadolu Universitesi Tibbi ve Aromatik Bitki ve Ilac Arastirma Merkezi (TBAM) kurucusu ve eski muduru olan Baser, "Keten tohumunun, ayrica kolon kanserini onleyici etkileri hayvan deneylerinde de gosterilmistir. Keten tohumu iceren gida takviyeleriyle kandaki kolesterol seviyesinde de dusme gozlenmistir. Klinik calismalarda keten tohumu destekli gidalarin kanser ve lupus nephritis gibi hastaliklarda olumlu etki yarattigi gozlenmistir. Keten tohumu, kalp-damar hastaliklarini da onler. Ayrica eklem romatizmasindaki yararli etkilerinin keten tohumunda yuksek oranda bulunan linolenik asit ve sekoizolarisirezinol’den ileri geldigi sanilmaktadir" diyor. Uzmanlar, keten tohumunu mutlaka yasamimiza dahil etmemiz gerektigini vurguluyorlar. Bunun en onemli nedenlerinden biri de Omega-3 yag asitleri. Keten tohumunun, adeta bir somon baligi kadar Omega-3 icerdigini belirten uzmanlar, bu yaglarin ozellikle kalp sagligi acisindan vazgecilmez oldugunu belirtiyorlar. Prof. Baser, "Keten tohumu uzun zincirli Omega-3 yag asitlerine donusen alfa-linolenik asitce (ALA) zengindir. Balik yaglari gibi, bu yag asitlerinin eksIkligini gidermek amaciyla bitkisel bir kaynak tercih edenler icin gida takviyesi olarak kullanilabilir. Optimum ALA miktari gunde bir veya iki tatli kasigi (2-9 g) keten yagi alinmasiyla temin edilebilir. Tohum icinde yag iki yil sureyle muhafaza olur. Yag elde edildikten sonra dikkatle saklanmali, raf omru etiketine yazilmali, isi ve isIktan korunmalidir. Yagi dondurarak saklamak en iyi yoldur" diyor. Hem dovulmus keten tohumu hem de keten tohumu yaginin, cesitli kronik hastaliklarin tedavisinde, ozellikle de kalp rahatsizliklarinin onlenmesinde ve hormona bagli kanserlerden korunmada umit vaat ettigini belirten Baser, keten tohumunun normal diyetin parcasi olarak gida maddelerine katilarak rahatlikla kullanilabilecegini soyluyor. Baser, "Guvenirliginin yuksekligi ve baska ilaclarla etkilesmemesi nedeniyle ideal bir gida butunlestiricidir" diyor.

Zayiflatici ozelligi de var

Keten tohumunu ozellikle kadinlar icin cazip kilan en onemli ozelligi ise, zayiflatici ozellige sahip olmasi. Yillardir Misir Carsisi'nda 'sifa dagitan' Ucuzcular Gida Maddeleri Sanayi ve Ticaret A.S. Yonetim Kurulu Baskani Eczaci Dilaver Kadioglu ise bu bitki isine, egitimsiz aktarlarin degil de, mutlaka eczacilarin sahip cikmasi gerektigini savunuyor. YaklasIk 170 yillik bir gecmisi olan 'Ucuzcular Baharat'ta yaklasIk 6000 cesit baharat, ot, kok bulabilmek mumkun. Bunlardan bir tanesi de keten tohumu. Keten bitkisinin yapragindan tohumuna kadar her tarafinin yararli oldugunu belirten Kadioglu, "Keten tohumunun ayrica zayiflatici ozelligi de var. Tokluk hissi uyandirarak kisinin daha az yemek yemesine yol aciyor. Zayiflatici ozelligi, aslinda icerdigi Omega-3 yag asitlerinden kaynaklaniyor. Tipki balik gibi etkisi var keten tohumunun. Keten tohumu, somon baligi kadar Omega-3 yagi iceriyor. Gunde 1 yemek kasigi alindiginda ayda ortalama 4-5 kilo verilebilir. Ancak tabii ki bu, kisiden kisiye ve bunyeden bunyeye de degisir. Bir uzmana danismak cok onemli" diyor. Nedense 'dogal' gidalarin veya bitkilerin zararsiz olduguna inanilir Turk toplumunda. Oysa bir bitki de bilincsiz kullanildiginda saglik sorunlarina yol acabiliyor. Kadioglu, "Suyun bile fazlasi zarar. Keten tohumunu da dozunu kacirarak tuketirseniz, bagirsaklar fazla yumusar ve vucut asiri su kaybeder. Dolayisiyla asiri kilo kaybi olur. Ideali gunde bir yemek kasigi. Ama kilo sorununa gore alinmasi gereken dozaj degisebilir. Aslinda bu dozaji insanlar kendileri de ayarlayabilirler. Bagirsaklar fazla yumusamayacak sekilde kullanilirsa dozu kacirilmamis olur" diyor. Insanlarin bitkileri her derde deva olarak gormelerini yanlis buluyor Kadioglu ve ekliyor: "Insanlar genellikle bu bitkileri kullaninca duzenli olarak kullanmalari gereken ilaclari almiyorlar. Bu yanlis. Tedavilerini ihmal etmemeliler. Alinmasi gereken ilaclar alinmali. Ayrica bu bitkilerin de herhangi bir baharatcidan alinmamasi lazim.

Bilinen ciddi bir yan etkisi yok

Susama benzeyen, ancak kahverengi olan, parlak bir madde keten tohumu. Ozellikle gida sanayiinde, basta ekmekler, kurabiyeler, borekler olmak uzere pek cok unlu mamullere katilarak da kullaniliyor. Keten tohumunu yag, tohum, ya da ogutulmus toz seklinde kullanmak mumkun. Dogal Tip Dernegi Baskani Dr. Ender Sarac, "Amaca gore kullanim sekli degisir. Bazen kabuklu, bazen de kabuksuz tuketmek gerekebilir. Yeterince posali, lifli gida tuketmeyen insanlara bunu ogutmeden vermek daha yararli. Cekirdek haliyle, posali, lifli sekilde tuketmek daha iyi. Normal hazim yapabilen bir insan, cekirdek haliyle tuketebilir. Bazi kisilerde belki gaz yapabilir, ama bu kisilere de keten tohumunun uzerine bir fincan rezene cayi icmelerini oneriyorum ve sorun ortadan kalkiyor. Keten tohumunun bilinen ciddi bir yan etkisi yok" diyor. Keten tohumunun en buyuk etkisi, mushil, yani bagirsaklari calistirici olmasi. Uzmanlar ozellikle de kabizlik sorunu olan kisilere keten tohumunu oneriyorlar. Genellikle tohumlarin tuketildigini, ancak son yillarda keten tohumu yaginin da yayginlasmaya basladigini belirten Sarac, "Keten tohumu yagi bagirsaklari calistirirci, temizleyici ve ic organlarin yuzeylerini rahatlatici olarak kullaniliyor. Ayrica cildi yumusatiyor ve oksuruge karsi iyi geliyor. Kolay bozulan bir sey degil. Yani herhangi bir kavanozda uzun sure saklanabilir. Ayrica agiz boslugu, bogaz ve dis eti rahatsizliklarinda gargara olarak da kullanilabilir. Oksurukte, gicikta, ses kisIkliginda ve de gastrit gibi mide sorunlarinda da olumlu etkisi var" diyor. Keten tohumunun ciddi miktarda B12 vitamini icerdigini de sozlerine ekleyen Sarac, ozellikle vejetaryenlerin keten tohumu alimina dikkat etmeleri gerektigini vurguluyor. Sarac, "Son yillarda dunyada vejetaryenlik cok artti. Vejetaryenlerin en cok dikkat etmesi gereken konular ise kansizlik acisindan demir, cinko ve B12 vitamini. Demir ve cinko dogadaki pek cok bitkide var. Ama hayvanlar ve hayvansal protein disinda B12'nin yuksek oranda bulundugu tek gida keten tohumu. Dolayisiyla keten tohumu, ozellikle vejetaryenler icin Vitamin B12 acisindan cok gerekiyor. Her baharatcida bir eczaci olmali..."

Onemli. Her gun 1 corba kasigi keten tohumu yeterli olabilir. Keten tohumu ayni zamanda Omega-3 yag asitlerinden de cok zengin. Omega-3 de hayvansal kaynak disinda ozellikle keten tohumu, semizotu ve findikta bulunuyor. Omega-3, ozellikle kalp krizine, pek cok damar hastaliklarina, bazi bagisIklik sistemi hastaliklarina, romatizmal hastaliklara, bazi cilt hastaliklarina karsi korunmak icin gerekli. Somon baligindaki kadar Omega-3 var keten tohumunda" diyor. Son yillarda keten tohumu, ostrojene benzer maddeler icerdigi, menopoza bagli sIkâyetleri azalttigi icin de tuketilmeye baslandi. Ancak uzmanlar, menopoz donemi sIkâyetlerini gidermek icin sadece keten tohumuna degil, bir hekime de basvurulmasi ve doktor kontrolunde olunmasi gerektigini vurguluyorlar.
Keten tohumuyla genc kalin

Anti-aging, dunyada ve Turkiye'de de gittikce yayginlasmaya basladi. Insanlar 'genc yaslanmak', zayif kalmak, formunu korumak icin adeta birbirleriyle yarisiyorlar. Iste uzmanlara gore, keten tohumunun burada da olumlu etkileri var. Keten tohumunun yaslanmayi geciktirdigi belirten Sarac, "Keten tohumundaki Omega-3, Vitamin B12 ve lifler, hucreleri genc tutarak yaslanmayi geciktiriyorlar. Zayiflatici ozelligi de var bu tohumlarin. Ben hastalarima verdigim zayiflama programlarinda, sabahlari mayali gidalar yerine daha dogal tahillari on planda tutmaya calisiyorum. Ve onlara verdigim karisimlar icerisine genelde keten tohumu da oluyor. Keten tohumu hem kabizlik olusmasina engel oluyor hem de cok lifli oldugu icin de suyla, sutle ya da baska sivilarla siserek tokluk hissi de sagliyor. Ancak asiri miktarda alinirsa, sonucta bunda da yag ve vitamin oldugu icin zayiflatici etkisi olmaz. Ama 1 veya 1 bucuk corba kasigi keten tohumu, gunluk tuketim acisindan yeterli" diyor. Keten tohumunun yararlarinin pek bilinmedigine, dolayisiyla insanlarin bunu pek fazla tuketmediklerine deginiyor uzmanlar. Oysa Turkiye'nin her kosesinde bulunan bu minik tohumlar, hem sagliga hem de ekonomik olduklarindan keseye de hitap ediyorlar...

Keten tohumunun yararlari

· Mide-bagirsak sorunlarina karsi iyi gelir
· Bagirsaklari yumusatir, kabizliga karsi iyi gelir
· Kemikleri guclendirir. Ozellikle menopoz doneminde yararli
· BagisIklik sistemini guclendirir
· Menopoza bagli sIkâyetleri hafifletir
· Kalp-damar hastaliklarindan korur
· Kolesterol, seker seviyesini dengeler
· Yuksek tansiyonu dusurur
· Romatizmal hastaliklari onler
· Sinir sistemini guclendirir
· Hafizayi guclendirir
· Konsantrasyon bozukluguna karsi iyi gelir
· Yaslanmaya bagli dikkat daginikligina karsi iyi gelir
· Haricen kullanilarak yaralarin cabuk iyilesmesini saglar
· Egzama ve sedef hastaliklarinda kullanilir
· Nasirlarda kompres olarak kullanilir
· Solunum yolu hastaliklarinda olumlu etki yapar
· Ruhsal bozukluklara karsi iyi gelir
· Oksurugu giderir
· Agiz boslugu, bogaz ve dis eti rahatsizliklarinda gargara olarak kullanilir
· Lifleri sanayide, ozellikle dokumacilikta kullanilir
Keten tohumu ne icerir?
· Omega-3, Omega-6 ve Omega-9 yag asitleri
· Yuksek oranda cozunur ve cozunmez lif
· Protein*

14 December 2008

Vitamin ve mineraller ne işe yarar?

Sağlıklı bir vücut için hem vitaminler hem de mineraller hayati önem taşıyor. Eksiklikleri durumunda ciddi rahatsızlıklara yol açan vitamin ve minerallerin ayrı ayrı işlevlerini bu yazıda bulabilirsiniz.

Vücut için gerekli besin maddeleri anıldığında ilk olarak vitaminler akla gelir. Oysa vitaminler ne kadar gerekliyse mineraller de o kadar vazgeçilmezdir. Hatta mineralleri 'Besinlerin Sinderellası' olarak
tanımlayan Dr. Earl Mindell'a göre vitaminler ne kadar önemli olursa olsunlar mineraller olmadan faydalı değiller.

Mindell, en çok bilinen yedi mineralin kalsiyum, iyot, demir, magnezyum, fosfor, selenyum ve çinko olduğunu, vücudun düzenli fonksiyonları için ise gerçekte 18 mineral gerektiğini vurguluyor. Mindell, minerallerin yardımı olmadan vitaminlerin işlev gösteremeyeceğini savunarak, "Vücudunuz bu ikilinin birlikteliğine ihtiyaç duyar" diyor. Şimdi mineral ve vitaminlerin tek tek ne işe yaradığına bakalım…

MİNERALLER

Magnezyum

Yağların yakılmasına ve enerji üretimine yardımcı olur.
Depresyonla mücadeleye yardım eder.
Daha sağlıklı bir kardiyovasküler sistem sağlar ve kalp krizini önlemeye yardımcı olur.
Dişleri sağlıklı tutar.
Kalsiyumla birleşerek doğal bir sakinleştirici olarak çalışır.
Adet öncesi sendromları azaltır.
Doğal kaynakları: Öğütülmemiş tahıllar, incir, badem, fındık, çekirdek, koyu yeşil sebzeler, muz.

Kalsiyum

Kemikleri ve dişleri korur, kemik kaybı ve kırılması riskini azaltır.
Bağırsak kanseri riskinin azaltılmasına yardımcı olur.
Uykusuzluğa iyi gelir.
Sinir sistemine yardımcı olur.
Doğal kaynakları: Süt ve süt ürünleri, tüm peynirler, soya fasulyesi, sardalya, fıstık, ceviz, ayçiçeği çekirdekleri, kuru fasulye, karalâhana, brokoli, yeşil meyve ve sebzeler.

Demir

Büyümeye yardım eder.
Hastalıklara karşı direnci arttırır.
Bitkinliği engeller.
Demir yetersizliğine bağlı anemiyi tedavi eder ve önler.
Doğal kaynakları: Karaciğer, kırmızı et, kurutulmuş şeftali, irmik, yumurta sarısı, istiridye, kabuklu yemişler, fasulye, pekmez, kuşkonmaz, yulaf ezmesi.

Potasyum

Beyne oksijen göndererek zihinsel faaliyetlerimize yardım eder.
Vücut atıklarının çıkartılmasında yardımcı olur.
Kan basıncını azaltmaya yardımcıdır.
Alerji tedavisinde faydası vardır.
Doğal kaynakları: Turunçgiller, domates, tüm yeşil yapraklı sebzeler, nane yaprakları, ayçekirdeği, muz, patates.

Selenyum

Çeşitli kanserlere karşı korur.
Kalp hastalığı ve felç riskini azaltmaya yardım eder.
Genç elastik dokuların korunmasına yardımcıdır.
Sıcak basması ve menopoz sıkıntılarını yatıştırır.
Kepeğin tedavisine ve önlenmesine yardımcı olur.
Sperm sayısını ve erkekteki verimliliği arttırır.
Doğal kaynakları: Deniz ürünleri, böbrek, karaciğer, buğday tohumu, kepek, ton balığı, soğan, domates, brokoli, sarımsak.

Çinko

Dahili ve harici yaraların iyileşme süresini hızlandırır.
Tırnaklar üzerindeki beyaz noktaları yok eder.
Prostat sorunlarının önlenmesine yardımcı olur.
Büyüme ve zihinsel uyanıklığı destekler.
Zihinsel rahatsızlıkların tedavisine yardım eder.
Soğuk algınlığının uzunluğunu ve şiddetini azaltmaya yardımcıdır.
Doğal kaynakları: Et, karaciğer, deniz ürünleri (özellikle istiridye), buğday tohumu, bira mayası, kabak çekirdeği, yumurta, toz hardal.

Manganez

Bitkinliğin giderilmesine yardımcı olur.
Kas reflekslerinin yardım eder.
Osteoporozun engellenmesine yardımcı olur.
Belleği geliştirir.
Sinirsel hassaslığı azaltır.
Doğal kaynakları: Tahıl, fındık, yeşil yapraklı sebzeler, bezelye, pancar.

VE VİTAMİNLERİN ÜÇ ASI

C vitamini

Yaraları, yanıkları ve kanayan diş etlerini iyileştirir.
İdrar yolları enfeksiyonu tedavisinde kullanılan ilaçların etkinliğini artırır.
Ameliyat sonrası iyileşmeyi hızlandırır.
Birçok viral ve bakteriyel enfeksiyonun önlenmesine ve genellikle bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur.
Kansere neden olan maddelerin oluşmasına karşı koymada yardımcı olur.
Damarlardaki kan pıhtılaşmasını düşürür.
Soğuk algınlığının tedavisinde ve önlenmesinde yardımcıdır.
Protein hücrelerini bir arada tutarak yaşamı uzatır.
Doğal kaynakları: Turunçgiller, meyveler, yeşil yapraklı sebzeler, domates, karnabahar, patates ve biberler.

D vitamini

Güçlü kemik ve dişler için kalsiyum ve fosforu kullanır.
A ve C vitaminleriyle birlikte alındığında soğuk algınlığını önler.
Konjonktivitin tedavisine yardımcı olur.
Doğal kaynakları: Balık ciğeri yağı, sardalya, ringa, somon balığı, ton, süt ve süt ürünleri ile güneş ışığı.

E vitamini

Hücresel yaşlanmayı yavaşlatarak daha genç görünmenizi sağlar.
Daha fazla dayanma gücü vermek için vücuda oksijen sağlar.
A vitaminiyle birlikte çalışarak akciğerleri hava kirliliğinden korur.
Çeşitli kanserleri önlemeye yardım eder.
Kan pıhtılaşmasını önler ve çözer.
Yanıkların iyileşmesini hızlandırır.
Kan basıncını düşürür.
Düşüğün önlenmesine yardımcı olur.
Kalp hastalığı ve felç riskini azaltır.
Doğal kaynakları: Erken Hasat Sızma Zeytinyağı, Sızma Zeytinyağı, fındık, Brüksel lahanası, yeşil yapraklılar, ıspanak, kepek, tahıl, yumurta, buğday tohumu, soya fasulyesi.

30 November 2008

Sağlık Olsun - TRT Yayınları - Download

Sağlık Olsun - Kanserli Hastalarla İletişim 19.11.2008
http://uploaded. to/?id=s3fm4h
Sağlık Olsun - Bel Romatizması 17.11.08
http://uploaded. to/?id=8mxucl
Sağlık Olsun - Estetik Ameliyatları 14.11.2008
http://uploaded. to/?id=gdml55
Sağlık Olsun - Tiroit Kanserleri 10.11.2008
http://uploaded. to/?id=87drxy
Sağlık Olsun - Sigara ve Alkol 07.11.2008
http://uploaded. to/?id=h7cms0
Sağlık Olsun - Boyundaki Kitleler 03.10.2008
http://uploaded. to/?id=9cpept
Sağlık Olsun - Türkiye Maternal Eternal Tıp Kongresi 31..11.2008
http://uploaded. to/?id=zz2n1d
Sağlık Olsun-44. Psikiyatri Kongresi 29.10.2008
http://uploaded. to/?id=94c6c4
Sağlık Olsun-Ulusal Kardiyoloji Kongresi (27.10.2008)
http://uploaded. to/?id=is5699
Anoreksiya Nervosa 06.10.2008
http://uploaded. to/?id=zy5qvm
Sağlık Olsun 24.10.2008
http://uploaded. to/?id=j8e7j4
10. İç Hastalıkları Kongresi (17.10.2008)
http://uploaded. to/?id=okhzo7
Romatoid Artrit (10.10.2008)
http://uploaded.. to/?id=3iz2yk

29 November 2008

ÜVEZ

Kış hastalıklarına karşı vücut direncini artırıyor. Son yıllarınan aranan meyvesini hiç bir yan etkisi yok..

Üvez meyvesinin kış hastalıklarına karşı vücut direncini artırıcı özelliği olduğu, bu gibi meyveleri kışın bol miktarda tüketmek gerektiği bildirildi.

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Resul Gerçekçioğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üvez meyvesinin Kuzeybatı Anadolu, Orta Karadeniz Bölgesi ile diğer bazı bölgelerde tüketildiğini söyledi.

VÜCUT DİRENCİNİ ARTIRIYOR

Üvezin, toprak ve su isteği açısından kanaatkar olup atıl tarım alanlarında alternatif ürün olarak kullanılabildiğini anlatan Prof. Dr. Gerçekçioğlu, üvezin tıpta kullanıldığını bildirdi.

ŞEKER VE TANSİYON HASTALARINA İYİ GELİR

Yapılan araştırmalarda üvez meyve kurusunun kaynatılıp içildiğinde ya da yenildiğinde yapraklarının kabız yapıcı etkisi bilindiğini anlatan Prof. Dr. Gerçekçioğlu, ''Taze meyvesi de bol tüketilirse müshil etkisi gösterebilir. Diğer yandan meyve ve özellikle yapraklarının şeker hastalığına iyi geldiği, kan şekerini düşürücü etkiye sahip olduğu laboratuvar testleriyle kanıtlanmıştır'' diye konuştu.

GÖĞÜS YUMUŞATICI

Yine üvezin yapraklarının göğüs yumuşatıcı etkiye sahip olduğunu anlatan Prof. Dr. Gerçekçioğlu, ''Üvez meyvesinin kanamayı durduran ve güçlendirici ilaç olarak kullanımı Hipokrat'a kadar uzanır'' dedi.

''SON YILLARDA ARANAN MEYVE TÜRÜ OLDU''

Üvezin şu ana kadar herhangi bir yan etkisinin olmadığını söyleyen Prof. Dr. Gerçekçioğlu, şunları kaydetti:

''Kış aylarına doğru hasadı yapılan üvez özellikle son yıllarda aranan meyve türü oldu. Üretimin artırılmasında çok kaliteli sanayi ürünü ve inanılmaz bir müşterisi olan meyve haline geleceğine inanıyorum. Son yıllarda üniversitelerde bu konuda akademik çalışmalar başlamış. Bu çalışmaların yakın gelecekte yaygınlaşacağı kanısındayız. Üvezin kış hastalıklarına karşı vücut direncinin artırıcı özelliği var. Üvez gibi meyveleri kışın bol miktarda tüketmek lazım. Çünkü hiçbir yan etkisi yok, tamamen doğal.''

Prof. Dr. Gerçekçioğlu, üvez meyvesinin serin yeri ve nemli ortamları sevdiğini söyledi.

BAĞIRSAKLARI TEMİZLİYOR

Prof. Dr. Gerçekçioğlu, bu meyve üzerinde yapılan son araştırmalarda, içeriğinde tanen (kalp krizini önleyici ve vücut direncini arttırır), sorbitan asidi (altı değerli alkol, karaciğeri güçlendirir), elma asidi, limon asidi, kehribar asidi, tartarik asit, sorbin asidi, C vitamini (antioksidant), amygdalin (bazı türlerinde az olarak rastlanır),

KALP KRİZİNİ ÖNLEYİCİ

uçucu yağlar ve renk maddesi olarak antosiyanin (bağırsak temizleyici, iltihap giderici, müshil, idrar söktürücü, kanamayı durduran ve lenf uyarıcı özelliklere sahiptir) maddeleri tespit edildiğini belirtti.

ÜVEZ

Gülgiller familyasından 5-10 metre yüksekliğinde mayıs-haziran ayında beyaz renkli çiçekler açan ve kışın yaprağını döken bir ağaç olan üvezin meyveleri, küre veya armut seklinde yeşilimsi sarı veya kırmızımsı-esmer renkli ve buruk bir lezzete sahip.

Sarbus aucuparia türü kuş üvezi olarak bilinen ve Kuzey Anadolu'da yaygın olan üvezin, sorbus domestica türünün (üvez) Karadeniz Bölgesi'nde tabii olarak yayılış gösterdiği gibi meyveleri için birçok bölgede yetiştirildiği ifade ediliyor. Üvez meyvesi, muşmula gibi olgunlaştığı zaman yeniyor

28 November 2008

Beyin dopingi: Ceviz

Hasadına başlanan, dışındaki yeşil kabuğu kafa derisini, sert kabuğu kafatasını, içindeki zar beyin zarını, meyvesi ise beynin fizyolojik yapısını andıran cevizin, kimyasal içeriğiyle beyin sağlığını da koruduğu bildirildi.

Son yıllarda, yüksek kesimlerdeki ormanlık alanların ağaçlandırmasında en yaygın meyve türü olarak değerlendirilen ceviz, yaş olarak kilosu 12-15 YTL arasında değişen fiyatlarla alıcı bulurken, uzmanlar da sağlık açısından önemine dikkati çekerek, tüketimini öneriyorlar.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi diyetisyeni Özgen Arı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''cevizin fizyolojik yapısının benzerliğinin yanı sıra içeriğindeki vitaminlerle de beyin dostu olduğunu'' bildirdi.

Cevizin, dışındaki yeşil kabuğu ile kafa derisini, sert kabuğu ile kafatasını, içindeki ince zar ile beyin zarını, meyvesi ile de beynin şeklini adeta birebir yansıttığını belirten Arı, ''Bu benzerliğin yanı sıra sağlık açısından da ceviz tam bir beyin dostu'' dedi.

Şekli ile beynin küçültülmüş bir modeli olan cevizin Omega 3, Omega 6, A, B ve E vitaminleri ile lif yönünden zengin olmasının yanı sıra, beyin için gerekli gümüş iyonlarını da içerdiğini ifade eden Arı, ''Antibakteriyel özelliği olan gümüş iyonları beyin sağlığının koruyucusudur. Ceviz, beynin ihtiyacı olan gümüş iyonlarını içeren tek meyve'' dedi.

Cevizin beyin sağlığına olumlu katkı sağlamasının yanı sıra kalp ve kolesterol için de vazgeçilmez bir meyve olduğunu belirten Arı, ''Ceviz sadece ileri yaştaki bireyler için değil gelişme çağındaki çocuklar için de tüketimi gerekli bir meyve. Cevizi, zihin açıcı, dikkat toplayıcı özelliği nedeniyle ÖSS ve SBS gibi sınavlara giren öğrencilere hararetle öneriyoruz'' dedi.

Cevizin kan kolesterolünü düşürücü etkisinin de bilimsel olarak kanıtlandığına dikkati çeken Arı, cevizin enerji içeriğinin oldukça yüksek olması nedeniyle günde 30-45 gramdan fazla tüketilmesini önermediklerini bildirdi.

23 November 2008

Miyom Tedavisi için Civanperçemi

(Achillea millefolium); yöresel olarak akbaşlı, barsamaotu,
binbiryaprakotu, marsamaotu, beyaz civanperçemi, sarı civanperçemi ve
kandilçiçeği diye de anılır. Hayatımızdan ayrı düşünemeyeceğimiz bir
şifalı bitkidir. Türkiye'de 40 kadar civanperçemi türü bulunmakta ve
bunların birçoğu tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Türlerine göre 5-
100 cm yükseklikte, yapraklar yünlü gibi tüylü ve parçalı,
çiçekleri ; beyaz, fildişi beyazı, soluk sarı veya altın sarısı
rengindedir. Çok yıllık ve otsu bir bitkidir. Mavimtrak renkli bir
uçucu yağ taşır. Bu uçucu yağda azulen, limonen, sineol, borneol,
pinenler, seskiterenler vardır. Bitki çayırlarda, dar tarla
yollarında, yol kıyılarında ve tahıl tarlalarının kenarlarında
kümeler halinde yetişir. Güneşli havalarda çevresine aromalı keskin
bir koku yayar. Aslında çiçekleri, güneşin en etkili olduğu saatlerde
toplamak gerekir, çünkü o sıralarda eterli yağları ve şifalı gücü
doruk noktasında olur. (Referans2: T.Baytop)

Ünlü herbalist Kneipp, bir yazısında şöyle diyor (Referans1:
M.Treben): "Arada bir civanperçemi çayı içmiş olsalar, kadınlar pek
çok problemle hiç karşılaşmazlardı!". Adet kanamaları düzensiz bir
genç kız olsun, menopoz dönemindeki veya sonrasında olgun bir kadın
olsun, tüm kadınlar için arada sırada civanperçemi çayı içmek çok
önemlidir. Civanperçemi, akla gelebilecek tüm konularda, dölyatağını
(rahim) en iyi biçimde etkiler. Tanıdığım genç bir kadının birden
dölyatağı kanserine (rahim) yakalandığını duymuştum (Referans1:
M.Treben). Kobalt ışını ile tedavi ediliyordu. Hastanın yakınları,
hiç bir iyileşme umudunun kalmadığını doktordan öğrenmişlerdi. Hemen
içebildiği kadar çok civanperçemi çayı içmesini önerdim. Daha aradan
3 hafta bile geçmeden aldığım bir mektupta, hastanın kendisini iyi
hissetmeye ve kilo almaya başladığını öğrendiğimde büyük bir mutluluk
duydum.

Yumurtalık iltihaplanmasında alınmaya başlanan civanperçemi oturma
banyolarının daha ilkinde ağrılar kesilir ve iltihap yavaş yavaş
gerilemeye başlar. Bu banyolar aynı zamanda, yaşlı kişilerin ve
çocukların yatağa işeme problemlerine karşı ve dölyatağı (rahim)
akıntılarında da başarılı olur. Bu durumlarda ayrıca günde 2 bardak
civanperçemi çayı da içmek gerekir. Dölyatağı kaymasında da
(Prolapsus) uzunca bir süre oturma banyoları alınır, ayrıca günde 4
bardak arslanpençesiçayı içilir ve çobançantası tentürü ile dölyatağı
civarına, vajinadan yukarı doğru masajlar yapılır. Miyomlar da (Kas
yapılı urlar), doktor kontrolünün olumlu bir sonuç vermesine kadar,
uzunca bir süre her gün civanperçemi oturma banyoları alındığında yok
olabilirler. (Referans1: M.Treben)

19 yaşındaki bir genç kızda adet kanamaları bir türlü başlamıyordu.
Doktoru ona doğum kontrol hapı önerdi. Kanamalar yine de başlamadı,
ama kızın memeleri bir hayli irileşti. Bu durumda kız da hapları
kullanmak istemedi. İşte o zaman annesi bana (M.Treben) geldi. Ona,
kızına her sabah aç karnına 1 bardak civanperçemi çayı içmesini
tavsiye ettim. Dört hafta sonra her şey yoluna girmişti ve bugüne
kadar da yolunda gitti. Menopoz döneminde de kadınlar sık sık
civanperçemi çayı anımsamalıdırlar. Bu durumda, iç huzursuzlukları ve
daha başka rahatsızlıklarla karşılaşmayacaklardır. (Referans1:
M.Treben)

Civanperçemi oturma banyoları da sağlık için çok yararlıdır. Kol ve
bacaklardaki sinir iltihaplanmalarında, civanperçemi katkısıyla
yapılacak kol ve bacak banyoları çok rahatlatıcıdır. Fakat, bitki
öğle güneşinde toplanmalıdır. Bu tür banyolar özellikle ilk
alındığında yararlı olurlar ve tüm ağrılar diner.

Dr. Lutze, civanperçemini şu hastalıklara öneriyor: (Referans1:
M.Treben)
� Kanın kafaya sancılı biçimde basıncı
� Baş dönmesi
� Bulantı
� Göz sulanması eşliğindeki göz rahatsızlıkları
� Göz sancıları
� Burun kanaması
� Hava şartlarından kaynaklanan migren krizi

Düzenli olarak içilen bitki çayı ile migren tümüyle iyileşebilir.
Eski bitki kitaplarında civanperçemi, tüm hastalıkların ilacı olarak
nitelendirilmektedir. Bedeni temizleyici etkisi sayesinde, yıllar
boyu yer etmiş hastalıkları bedenimizden dışarı atabiliriz. Önemli
olan, denemektir! Civanperçeminin en iyi biçimde ve doğrudan kemik
iliğini etkilediğini ve orada kan üretimini düzene soktuğunu
özellikle belirtmek gerekir. Bu gücü sayesinde bitki, kemik iliği
hastalıklarında,çay kürleri ,banyolar ve tentür kullanımı yolu ile
yardımcı olabilir. Civanperçemi, akciğer kanamalarının
durdurulmasında etkilidir ve eğir kçkü ile birlikte kullanıldığında
akciğer kanserini iyileştirebilir. Eğir kökü gün boyunca çiğnenir ve
civanperçemi çayı elden geldiğince sıcak olarak ve sık sık
içilmelidir. Bitki çayını koroner yetmezliğinde de hararetle önermek
gerekir. Rahatsız edici vajinal kaşıntılar, bitkinin kaynama suyu ile
yapılan yıkama ve oturma banyoları sayesinde yok olur. Civanperçemi
çiçeklerinden,merhem hazırlanabilir. (Referans1: M.Treben)

UYARILAR:
Civanperçeminin gebelik süresince kullanılmaması tavsiye edilir. Bazı
duyarlı kişilerde allerjik tepkilere yol açabilir. Başkaca bilinen
bir yan etkisi yoktur.

Kullanım Biçimleri :
Çay Hazırlamak:Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış bitki, orta
boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır (kaynatılmaz), 15
dakika demlendikten sonra süzülür. Aksi belirlilmedikçe günde 3 su
bardağı çay aç karnına veya öğün aralarında içilir.
Bitki Tentürü:Çiçeklenme zamanında toplanan taze bitki ince kıyılır.
Geniş ağızlı bir şişeye gevşekçe doldurulur ve kaliteli bir konyak,
bitkilerin üstüne çıkana kadar eklenir. Şişe 14 gün boyunca güneşte
bekletilir, arada bir çalkalanır ve süre sonunda süzülür.
Merhem Hazırlamak:100 gr tuzsuz tereyağı veya içyağı tavada iyice
kızdırılır. İnce kıyılmış bir avuç kadar taze civanperçemi çiçeği ve
ince kıyılmış 15 taze ahududu yaprağı tavaya atılır, çıtırdamaya
başlayınca karıştırılır ve tava ocaktan çekilerek, üstü kapalı bir
biçimde serin bir yere kaldırılır. Ertesi gün hafifçe ısıtılır,
tülbentten geçirilerek süzülür ve temiz kaplara doldurulur.
Buzdolabında saklanmalıdır!
Oturma Banyosu: Iki büyük avuç dolusu ince kıyılmış taze bitki veya
100 gr kurutulmuş bitki, gece boyunca soğuk suda bekletilir. Ertesi
gün kaynama derecesine kadar ısıtılır ve süzülerek, banyo suyuna
eklenir.

22 November 2008

Cevizin faydaları

1. Cevizdeki yüksek orandaki omega-3 yağ asitleri kalp hastalıklarını, inmeyi, diyabeti, yüksek kan basıncını ve klinik depresyonu azaltıyor. Ceviz tüketimi kandaki kolesterol seviyesini düşürüyor, kalp atışlarında düzensizliği önlüyor.

2. Ceviz kanserden korunma sağlıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

3. Ceviz, damarlarda daha az pıhtılaşma özelliği olan kan tipinin üretimine ve iyi kolesterol oranının kötü kolesterol oranına göre artmasına yardım ediyor.

4. Cevizdeki L-Arginin kan damarlarının iç tarafının pürüzsüz ve düzgün olmasını sağlayarak kan-damar sisteminin rahatlamasını sağlıyor. Cevizdeki yağ asitlerinin kalp hastalıklarını önleme etkileri var.

5. Ceviz, kavrama ve anlamayı geliştiriyor. Asya'da ceviz hâlâ beyin gıdası olarak kabul ediliyor, bu ülkelerde öğrenciler, sınavlardan önce ceviz yiyerek notlarını yükseltebileceklerine inanıyor.

6. Omega-3 yağ oranı düşük çocuklarda daha yüksek hiperaktif olma özelliği, daha fazla öğrenim ve davranış bozuklukları, daha fazla huysuzluk ve uyku düzensizlikleri gözlemleniyor. Ceviz, bu sorunları önleyen omega-3 bakımından çok zengin.

7. Safra taşı oluşumunun önüne geçiyor.

8. Cevizdeki melatonin, beyin bezesi tarafından salgılanan melatoninin insan vücudunun kullanıma hazır formunu içeriyor. Melatonin, gece çalışan, zaman farkından uyku düzensizliği çeken kişilerde uyuma rahatsızlıklarını ortadan kaldırabiliyor.

9. Cevizin, antioksidan özelliği dolayısıyla kardiyovasküler ve sinir sistemine zarar veren parkinson ve alzheimer gibi hastalıkların gelişimini erteleyebiliyor. Ceviz, manganez ve bakır içeriyor.

Beynimiz yeterli yakıt ve oksijen alıyor mu?

Beynimiz vucudun en fazla enerji tüketen organıdır.Vucudumuzdaki mükemmel faliyetlerin beyin tarafından idare edildiğini düşündüğümüzde bunu normal karşılamamız icap eder. Yediğimiz yiyeceklerle beşlenen hücrelerimizdeki enerji ocakları (mitokondriler) aldığımız oksijenle adeta körüğün ateşi canlandırdığı gibi harekete geçerek yiyecekleri enerjiye dönüştürmekle görevlendirilmiştir.

STRES, OKSİJENİ NASIL ENGELLER?

Endüstrileşme, şehir hayatı ve hava kirliliği stresli hayatla iç içedir. Yapılan çalışmalar Amerika gibi sanayide ileri ülkelerde ve büyük şehirlerde insanların akciğerlerini tam kapasite doldurmadıklarını ve doğru nefes alamadıklarını gösteriyor. Bu ülkelerde panik atak gibi hastalıklar da doğal ortamlarda yaşayan kişilere göre daha fazla görülüyor. Stres, beden kimyasında meydana gelen değişiklikle damarları sıkar ve kılcal damarlarımızın hücrelerimize oksijen götürmesini engeller, buna bağlı olarak düşünme bozuklukları, vücudumuzda karıncalanmalar, uyuşmalar, ağrılar ortaya çıkar.

NELER OKSİJENİ BLOKE EDER?

Yeme bozuklukları, diyabet, demir eksikliği, tiroid problemleri, damar hastalıkları gibi organik problemler sebebiyle beyine yeterli oksijen ve glikoz gitmemesi de zaman içinde düşünce bozukluklarına yol açmaktadır.

'AZ OKSİJEN' PSİKOLOJİYİ BOZAR MI?

Psikolojik problemlerin büyük bir kısmı beyne yeterli oksijen gitmemesinden ve glikozun uygun seviyede alınmamasından kaynaklanmaktadır. Doğru nefes alma ve dengeli beslenme bu sebeple çok önemlidir. Beyinde bazı bölgelerin düşme, yaralanma ve doğum esnasında yeterli oksijen alamama gibi sebeplerle hasar görmesinin ve geçirilen streslerin beden kimyasına etki etmesinin (travma sonrası stres bozuklukları) öğrenme güçlükleri ve davranış bozukluklarına yol açtığı bilinmektedir.

OKSİJEN YOKSUNLUĞU NEYE YOL AÇAR?

Takıntılı düşüncelerle kendisini ortaya koyan obsessif kompulsif bozukluk diye bilinen psikolojik problem bu tür nedenlerle de ilişkili olan bir düşünce bozukluğudur. Panik atak, konuşma problemleri, konsantrasyon ve motivasyon problemlerinde de stresin etkisiyle doğru solunum yapılmadığı görülmektedir.

STRESLE NASIL BAŞ EDEBİLİRİZ?

Stres doğru yönetilirse bizi harekete geçtirir ve gelişmemizi sağlar. Bununla beraber zararlı etkilerinden korunmak için stresle başa çıkma yollarını bilmemiz gerekir. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz: Temiz hava almak ve doğru solunumu bilmek, dengeli beslenmek, yeterli uyku uyumak, kaslarımızı gevşetebilmek, dinlenmek ve spor yapmak. Ayrıca aile ve arkadaş ilişkilerine önem vermek, kişilik geliştirici çalışmalarda bulunmak, sevdiğimiz hobilerle uğraşmak, problemlerimizi soğukkanlılıkla çözmeye çalışmak, olumlu düşünmek.

BEYİN OKSİJENİ NASIL KULLANIR?

Verimli düşünebilme konuşunda yapılan çalışmalar göstermektedir ki beyne uygun şekilde daha fazla oksijen gitmesi, motivasyon, ezberleme, öğrenme, anlama gibi zihinsel faaliyetlerin verimini artırmaktadır. Beynin ihtiyacı olan enerjiyi sağlayan adeta beynin yakıtı durumundaki glikozun uygun şekilde, (ne fazla ne de eksik) alınması da verimi artırmaktadır. Zira beyin glikozu depolayarak, sürekli kan dolaşımı yoluyla kandan sağlamaktadır.

NEFES ALMAYI BİLİYOR MUYUZ?

En sağlıklı nefes alma şekli nefesin burundan alınıp ağızdan verilmesi, sessiz ve ağır olmasıdır. Kendiliğinden alıp verdiğimiz nefesler arasında derin nefesleri de kendiliğinden alıp vermemiz gerekir. Bu düzen bazen bozulur. Bu durumda kişinin günde birkaç defa derin nefes almayı alışkanlık haline getirmesi gerekir. Nefes egsersizi şu şekilde yapılabilir: Nefes alma egzersizine başlamadan önce sağ elinizi karnınızın, sol elinizi göğsünüzün üstüne koyun ve gözlerinizi kapatın. Nefes almadan önce ağzınızdan nefes vererek akciğerlerinizi iyice boşaltın. (Nefes verirken ciğerler zorlanmamalı ve nefes itil meden kendiliğinden çıkmalıdır.) Ciğer kapasitenizi hayali olarak üçe bölün. Ve bir, iki diye içinizden sayarak adeta bir balon şişirir gibi akciğerlerinizin bütününü doldurduğunuzu hayal edin. (Bu yaklaşık 5 saniye süre alır.) Önce ciğerlerinizin alt kısmını, sonra orta kısmını, en sonra da üst kısmını doldurduğunuzu hayal edin. Bu arada karnı nız da şişecektir. Kısa bir süre bekleyin. Bir iki diye sayarak nefesinizi aldığınızın iki katı sürede boşaltın. İki saniye kadar bekleyin. Simdi aynı şekilde bir derin nefes daha alıp verin. Egzersizi bir kere daha tekrarlayıncaya kadar mutlaka en az dört beş normal nefes alın. Bu şekilde normal nefes almadan derin nefes almaya devam etmek baş dönmesine sebep olabilir.

(Uzman Psikolog Farika Teymur Artır, 11-2008)

21 November 2008

Hibiskus, Hibiküs, Hibiscus sabdariffa - Şeker hastalarına şeker düşürücü

Karabamya

Afrika Bamyası

Familyası: Ebemgömecigiller, Malvengewaechse, Malvaceae

Drugları: HibiskusÇiçekleri: Hibisci flos
Hibiskus?un aslında çiçeklerinin kupa yaprakları ve dış kupa yaprakları çay ve natürel ilaç yapımında kulanılır. Taç yaprakları ise kulanılmaz.

Giriş: Eskiden hibiskus türleri ile bamya türleri birlikte zikredilir iken günümüzde ebemgömecigillerin bir alttürevi olan bu iki tür ayrı alt gruplara ayrılmıştır. Bu nedenle hibiskus Türkiyede karabamya veya Afrika bamyası diye anıla gelmiştir. Almanyada ise çok meşhur bir Yazarın (M. P.) hibiskus?dan bahsederken yanlışlıkla Japon Çiçeğinin fotograflarını yayınlamış ve onun botanik yapısından bahsetmiş ve bir diğer önemli yazar ise hibiskus yerine bamya?dan bahsetmesi nedeniyle zihinleri karıştırmışlardır.

Doğrusu bende önceleri çok yanılmış ve yanlışlıkla başka bitkilerin fotograflarını çekmiştim. Ağustos 95?de Üniversitenin botanik bahçede gezerken tesadüfen hibiskus?u görüp altındaki latince tabalayı okuyunca doğrusu çok şaşırdım. Fakat sonunda yüzdeyüz emin olarak gönül rahatlığı ile bu bitkidende bahsetme cesaretini kendimde buldum.

Botanik: Genelikle bir yıllık bir bitki olup boyu 2 metreye kadar ulaşan , çok çatalı otsu bir bitkidirYaprakları gövedeye oturmuş ğç parça ortadaki parçası uzunca ucu sivri dil şeklinde kenarları kertikli koyu yeşil renklidir.

Çiçekleri beyaz veya hafif pemepemsi beyaz geniş kalp şeklinde göbeğe doğru koyu vişneçürüğü rengini alan taç yaprakları beş adet olup vede ortada bir demet sarı dölenme tozluğu bulunur.

Taç yaprağını kavrayan kupa yaprakları açık veya koyu vişneçürüğümsü yeşil renkte olup üzeri tüylü, kalın etli bir yapıya sahiptir vede bunu etrafını çeviren ayrıca 8-12 adet daha ince, küçük dış kupa yaprakları mevcuttur. Çay ve natürel ilaç yapımında bu kupa yaprağı ile dış kupa yaprağı kulanılır diğer kısımları kulanılmaz.

Yetiştirilmesi: Eskiden vatanı Sudan olan bu bitki günümüzde hemen hemen tropik ve subtropik ülkelerde yetişmekte ve hatta Almanya gibi iklimi ılıman olan ülkelerde bile yetişmektedir. Türkiyenin hemen her bölgesinde yetiştirilebileceği kanatindeyim.

Hasat zamanı: Çiçekleri solduktan sonra kupa yaprakları tekrar kapanır ve kurumaya başlar bu zaman toplanır ve kurutulduktan sonra nemde uzak bir yerde porsenal kablarda muhafazaedilir.

Birleşiminde: Geniş bilgi: Şifalı Bitkiler ve Alternatif Tıp isimli kitabımızda mevcuttur.
Araştırmalar: Geniş bilgi: Şifalı Bitkiler ve Alternatif Tıp isimli kitabımızda mevcuttur.
Tesir şekli: Geniş bilgi: Şifalı Bitkiler ve Alternatif Tıp isimli kitabımızda mevcuttur.

Kulanılması: a-) Üniversite kliniklerinde tedavi denemeleri ve araştırmalar yapılmamıştır. Bu nedenle bugünkü bilgilere göre 2. sınıf bir şifalı bitkidir. Hibiskus yerine göre daha etkili olan başka bitkiler kulanılmalıdır örneğin: Pekliğe karşı Ravent-, Keten-, Sinameki-, Nane-, Akdiken-, veya Gökçek İksiri daha etkildir.

b-) Komisyon E?nin Alman sağlık bakanlığınabağlı olarak çalışan Komisyon E?nin 01.02.1990 tarih ve 22a nolu monografi bildirisine göre hibiskusun tatlandırıcı, renk verici ve aroma verici olarak kulanılabileceğiaçıklanmıştır.

c-) Afrikada halkarasında müshil yapıcı ve renk verici olarak kulanılır. Ayrıca çok az oranda iştahaçıcı ve iltihapları önleyici özeliği olduğu ileri sürülmektedir. Fakat Afrikada asıl hararete karşı serinletici olarak kulanılmaktadır.

Çay: Bir kahve kaşığı ince kıyılmış, kurutulmuş hibiskus kupa yaprağı demliğe konur ve üzerine 300-400 ml kaynarsu doldurulduktan sonra 5-10 dakika demlemeye bırakıldıktan sonra süzülerek içilir.

Yantesiri: Bilinen bir yantesirir yoktur.

Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Gökçek İksir'i ile tedavi olmak mümkündür. Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır.Gökçek İksiri vücudu cüruflardan arıtır, iltihaplı hastalıkları iyileştirir ve bağışıklık sistemini güçlendirir.Gökçek Tonik mide-bağırsak rahatsızlıkları, deri hastalıkları ve her türlü alerjiye karşı etkilidir.

Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, kavun, karpuz ve üzümde tatlıdır ve bunlarda mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içeriler http://www.dogaltedavi.net/350ifali-bitkiler-g-ke/4008-hibiskus-hibikus-hibiscus-sabdariffa.html

20 November 2008

Fast fooddan sakınmak için 10 öğüt

*1. Yemek yemeye ayıracağınız zamanı kaybedilmiş zaman saymayın. Yemek zamanı, sadece beslenme saatiniz değil, hayattan bir keyif almak için kendinize ayıracağınız zamandır.*

*2. Mümkün olduğunca dostlarınız, sevdikleriniz ile birlikte yemek yiyin; yemeğe sohbetin de tadını katın. (Buna bir fast food restoranında pek izin verilmez.)*

*3. Evde yemek pişirilmesini ve ailenin sofrada bir araya gelmesini teşvik edin. Yemek pişirene aile için çok değerli bir şey yaptığını hissettirin. Aile sofrasını çekici hale getirin.*

*4. Hiç değilse haftada veya onbeş günde bir ailece bir geleneksel lokantaya gidin veya evde alışılmışın dışında bir mönü hazırlayın; o gününüz sadece bu yemekten dolayı "özel" olsun.*

*5. Öğle yemeklerinde ev dışında iseniz, her gün aynı şeyi yemeyin. (Bu aynı şey, sadece hamburger değil, ekmek arası döner, pizza, lahmacun da olabilir.) Çevrenizdeki lokantaları, kafeleri, büfeleri öğrenin;
değişik lezzetler arayın. Arada bir evden iş yerinize yemek getirmekten yüksünmeyin. (Bunun için size bir sefertası gerekebilir. Sefertası taşımak, hafife alınacak bir durum değildir. Çocuğunuz için beslenme çantası ne kadar normal ise, sizin için de sefertası o kadar normaldir.)*

*6. Çocuğunuzun beslenme çantasına evde hazırlanmış yiyecekler koymaya gayret edin. (Çocukların fast food bağımlısı olmaması için, veliler ile okul yönetimlerinin iş birliği çok önemlidir. Beslenme saatleri bu iş birliği için iyi bir zemin olur.)*

*7. Çocukları fast food restoranlarının çekim alanından uzak tutmaya çalışın; ama, baskıcı, yasakçı değil, alternatif gösterici, geliştirici olun. Fast food bağımlısı olmuş erişkinler için yapabileceğiniz
en iyi şey, onlara "afiyet olsun" yerine "kaloriniz, yağınız, tuzunuz, kolesterolünüz bol olsun" demektir. *

*8. Fast food restoranlarında satılan köftemsi yiyeceklerin içinde ne olduğunu ve Dünya'nın her tarafına yayılmış, gittikçe çoğalan bu restoranların her yerde, her zaman aynı olan mönüleri için bunca etin,
patatesin, diğer gıda maddelerinin nasıl tedarik edildiğini öğrenmeye çalışın. Tam olarak öğrenemeseniz de, elde edeceğiniz ip uçları, canınızı sıkmaya yeter.*

*9. Bir fast food restoranına gitmek zorunda kalırsanız, kendi kendinize keyifli bir yemek için orada bulunduğunuzu telkin ederek, atmosferi, nesneleri ve olup biteni iyice gözlemleyin. ınsanların ileri
derecede rasyonelleştirilmiş bir sistem içinde otomatik bir tüketim makinası gibi hareket ettiklerini farkedeceksiniz. (Bunun sizi rahatsız edeceğini umuyoruz. Ama, rahatsız olmasanız da, zaten kısa bir süre sonra sistem tarafından rahatsız edileceksiniz. Fast food kurmayları, restorana girişinizden azamî yedi dakika sonra çıkış kapısının kolunu tutmuş olmanızı ideal durum olarak belirlemişlerdir.*

*10. Fast food sisteminin esasını kavramaya çalışın. Bu sistemin fast food restoranları dışında da hayatımızı dört bir yandan kuşattığını, benliğimizi sınırlandırdığını, haz alma duyumuzu körelttiğini, bizi bütün Dünya için biçilmiş insanîlikten uzak bir hayat tarzına sürüklediğini göreceksiniz. Tekdüzelik size göre değilse, bir makina gibi ömür tüketmek değil, insanca haz alarak yaşamak istiyorsanız, bu sisteme ayak direyin.*

19 November 2008

İnsülin hormonu ve enjeksiyonu hakkında bilmeniz gerekenler

KURUMSALHABERLER , 19.11.2008

Enjeksiyon sonrası o bölgeye masaj, ısı uygulaması yapmak, o bölgede geçici ısı artışı olması ve o bölgeye egzersiz uygulanması insülin emilim hızını artırır. Örneğin, ağırlık çalışan birinin kollarına, futbol oynayan birinin bacaklarına, mekik çeken birinin karnına insülin yaptıktan sonra, bu kişinin egzersiz yapması insülinin hızla emilmesine neden olur.

İnsülin nedir?
İnsülin, vücudumuzda midenin arka tarafına yerleşmiş, yaprak şeklinde bir organ olan pankreasın beta hücrelerinden salınan bir hormondur. Kanda serbest olarak dolaşan şekerin hücre içine girmesini sağlar. Böylece hem kandaki şeker düzeyi normal seyretmiş hem de yaşam için enerji sağlanmış olur.

Yediklerinizden enerji olarak faydalanabilmeniz için vücudunuzdaki insülin yeterli ve etkili olmalıdır. Çünkü hücrelere glikozun girişi için kapıyı açan anahtar insülindir. Diyabetlilerde ise pankreas yeterli insülini üretemez ya da üretilen insülin vücutta etkili bir şekilde kullanılamaz. Bu da kan şekerinin yükselmesine neden olur. Bu durumda vücudunuz için hayati öneme sahip olan insülini dışarıdan sağlamanız gerekir.

İnsülinleri nerede ve nasıl saklamalısınız?
İnsülin enjeksiyonunda kalem kullanıyorsanız, kalemi buzdolabına koymaya gerek yoktur. Oda ısısında(25 dereceye kadar) saklayabilir, çantanızda taşıyabilirsiniz. Fakat kaleminizi direkt güneş ışığına maruz bırakmayınız. Kalem dışındaki diğer yedek insülin flakon ve kartuşlarınızı buzdolabının kapağında orta tarafında 2 - 8 derece arasında saklayınız.

İnsülinlerinizi asla dondurucu bölümlere koymayınız, dondurmayınız. Donmuş insülinleri de kullanmayınız.

Seyahat esnasında yedek insülinlerinizi, insülin seyahat çantalarıyla muhafaza etmeye çalışınız. Uçak yolculuğu yapacaksanız, hava yollarına bilgi veriniz, insülinlerinizi yanınıza alınız.

Açılmış insülinlerinizi 28-30 gün süre ile kullanabilirsiniz. Eğer bu sürenin sonunda insülininiz bitmediyse kalanını kullanmayınız, yenisini açınız. İnsülin satın alırken de son kullanma tarihine ve insülininizin ticari ismine dikkat ediniz, yanlış insülin almayınız.

İnsülinleri nerelerden ve nasıl uygulamalısınız?
İnsülinler kol, bacak, karın ve kalçadan uygulanmaktadır. İnsülin emiliminin en iyi olduğu bölge ise karın bölgesidir. İnsülini kalbe ne kadar yakın bölgeye enjekte ederseniz, emilimi o kadar çabuk olur. Dolayısıyla kol, bacak ve kalça bölgelerine doğru insülinin emilim hızı giderek azalır.

Enjeksiyon sonrası o bölgeye masaj, ısı uygulaması yapmak, o bölgede geçici ısı artışı olması ve o bölgeye egzersiz uygulanması insülin emilim hızını artırır. Örneğin, ağırlık çalışan birinin kollarına, futbol oynayan birinin bacaklarına, mekik çeken birinin karnına insülin yaptıktan sonra, bu kişinin egzersiz yapması insülinin hızla emilmesine neden olur.

İnsülinler; insülin enjektörü, insülin kalemleri ve insülin pompalarıyla deri altına (subkutan dokuya) uygulanır. Yaptığınız insülinin daha etkili olması için insülin uygulama bölgelerinizi rotasyon tekniği ile değiştiriniz. Giysilerinizin üzerinden kesinlikle insülin enjeksiyonu yapmayınız. Her enjeksiyonda yeni iğne ucu veya yeni insülin enjektörü kullanınız.

Sürekli aynı bölgeden ve aynı iğne ucu ile insülin yapmak,

- Enjeksiyon bölgesinde şişlik, sertlik ve morarmalara,
- Enjeksiyon bölgesinde insülin birikimine,
- Lipoatrofi(enjeksiyon bölgesinde yağ dokusu kaybı ve erimesine bağlı oluşan çukurlar) ve lipohipertrofilere(yağ dokusu birikimi sonucu enjeksiyon bölgesinde oluşan sertlikler) yol açmaktadır.

Dolayısıyla hem canınız daha çok yanar, hem enfeksiyon riskiniz artar, hem de insülininizin etkinliği azalmış olur.

İnsülin enjeksiyonunuzu nasıl yapmalısınız?
• Öncelikle ellerinizi ılık su ve sabunla yıkayınız.
• Yapacağınız insülin dozunuzu hazırlayınız (insülin kalemi / insülin enjektörü ile)
• Enjeksiyon yapacağınız bölgeyi alkollü pamukla siliniz ve kurumasını bekleyiniz.
• Enjeksiyon yapacağınız yeri iki parmağınızla kıstırarak kaldırınız (çimdikleme tekniği) ve iğnenin metal kısmını bu bölgeye dik olarak, sonuna kadar batırınız.
• Pistonu sonuna kadar iterek ayarladığınız insülin dozunuzun hepsini enjekte ediniz ve iğneyi çekmeden önce yavaş yavaş 10’a kadar sayınız.
• Daha sonra iğneyi yine dik olarak çekiniz ve kuru pamukla enjeksiyon yerine sadece bastırınız, ovuşturmayınız.
• Kullandığınız insülin enjektörü veya kaleme taktığınız iğne ucunu çıkartarak atınız ve kaleminizin kapağını kapatınız.
• Kısa ve uzun etkili insülinler berrak görünümlü, orta etkili ve karışım (mix) insülinlerin ise bir çoğu bulanık görünümlüdür. İnsülininizin hangi gruptan olduğunu hekim veya hemşirenizden öğreniniz. Eğer insülininiz bulanık görünümlü ise enjeksiyonunuzu yapmadan önce tamamen karışması için insülin kaleminizi veya insülin şişesini ellerinizin arasında 10 kez yavaş yavaş yuvarlayarak iyice karışmasını sağlayınız, daha sonra insülin dozunuzu ayarlayınız.
• İnsülininizi hangi vakitlerde, yemekten ne kadar zaman önce ya da hangi saatlerde, nasıl yapmanız gerektiğini mutlaka öğreniniz.

Eğer insülininizi insülin enjektörü ile yapacaksanız
• İnsülin şişenizin tepesini alkollü pamukla siliniz.
• Kullanacağınız doz kadar havayı enjektörünüze çekip, sonra bu havayı insülin şişesine boşaltınız.
• İstenilen insülin dozunu enjektörü şişeden hiç çıkartmadan, şişeyi ters çevirerek enjektöre çekiniz.
• Kesinlikle insülin enjektörü dışında bir enjektör kullanmayınız.
• Hazırladığınız insülini yukarıdaki uyarıları dikkate alarak enjekte ediniz.
• İnsülin enjeksiyonunu asla giysilerinizin üzerinden yapmayınız.

Kimler insülin enjeksiyonuna ihtiyaç duyar?
• Tip 1 Diyabetliler (insüline bağımlı şeker hastaları)
• Gebe diyabetlilerin bazıları
• Ağızdan alınan şeker düşürücü haplara yanıt vermeyen Tip 2 diyabetliler
• Akut ve kronik komplikasyonları olanlar
• İdrarda şeker pozitifliği olanlar
• Acilen cerrahi girişim yapılmasına karar verilip şekeri yüksek seyreden hastalar
• Pankreadektomi geçiren tüm hastalar
• Diyabete bağlı olarak sinir sistemi göz ve böbreklerinde hasar oluşmuş diyabet hastaları.

İnsülin tedavisinin amaçları nelerdir?
• Diyabetin diğer organlarda oluşturacağı sorunları önlemek,
• Kan şekerini normal düzeye getirmek ve bu düzeylerde tutmak,
• Önlenemeyecek düzeyde sorunlar oluşmuşsa ilerlemelerini durdurmak,
• Hamilelik ve bebekle ilgili komplikasyonları önlemek,
• Çocuklarda büyüme ve gelişmeyi sağlamak.

İnsülin çeşitleri nelerdir?
• Çok kısa etkililer
• Kısa etkililer
• Orta etkililer
• Uzun etkililer
• Karışık insülinler

Kullandığınız insülinin hangi gruba girdiğini, hangi zamanlarda, nasıl kullanmanız gerektiğini doktorunuzdan veya diyabet eğitim hemşirenizden öğreniniz.

Kan şekeriniz beklenmedikbir şekilde düştüyse
Hipoglisemi, kan şekerinde düşüş (60 mg/dL) olması durumudur. Yüklü dozda ilaç, insülin, egzersiz, yetersiz beslenme ve stres hipoglisemiye yol açabilir.

Eğer hasta baygın değilse ve bir şeyler yutabilecek durumda ise, tedavi olarak ağızdan glukoz (kesme şeker, bal, reçel, meyve suyu veya glikoz tablet) verilmelidir. Hipoglisemi çikolata ile tedavi edilemez. Çünkü çikolatanın içindeki yüksek miktardaki yağ şekerin emilimini yavaşlatır. Dolayısıyla kan şekerini hızlıca yükseltemezsiniz. Oysa amaç o anda kan şekerinin hızlıca normale dönmesini sağlamaktır.

Hastanın bilinci kapalıysa doğrudan GLUCAGON enjeksiyonu uygulanır. İnsülin enjeksiyonundaki cildi kabartma işlemi bu enjeksiyonda yapılmaz.

Direkt kas içine enjekte edilir. Diyetisyeninizin önerdiği ara öğünü vaktinde almayı ve yanınızda mutlaka kesme şeker ya da meyve suyu bulundurmayı ihmal etmeyiniz. Yanınızda diyabet kimlik kartınızı taşımayı da unutmayınız.

Aile bireylerinizin, arkadaşlarınızın ve yardımcılarınızın düşük kan şekeri belirtilerinin neler olduğunu ve nasıl tedavi edildiğini öğrenmeleri, sizin için hayati önem taşır.

Hipoglisemi belirtileri
• Görme bozukluğu
• Anksiyete
• Titreme
• Başağrısı
• Açlık
• Güçsüzlük / yorgunluk
• Aşırı sinir
• Terleme
• Kalp çarpıntısı
• Baş dönmesi

Kan şekerinde yükselme: Hiperglisemi
Günlük açlık kan şekerinin 125 mg/dL’nin üzerinde ve günün herhangi bir saatinde kan şekerinin 200 mg/dL ve üzerinde olması durumudur.

Belirtileri nelerdir?
• Ağız kuruluğu, hararet basması, çok su içme,dilin basıklaşması
• Sık idrara çıkma
• Bulanık görme
• Uyku hali, yorgunluk
• Ayak tabanlarında yanma hissi, karıncalanma, uyuşma hissi
• Deride kuruma ve kaşıntı
• Kesik ve yaraların geç iyileşmesi
• Sık sık enfeksiyon geçirme

Hiperglisemi nedenleri nelerdir?
• İlaçları uygun dozda kullanmamak
• Diyete uymamak, fazla yemek
• Egzersiz yapmamak
• Enfeksiyon, stres

Unutmayın!
• İnsülin hayat kurtarıcıdır, bağımlılık yapmaz.
• En mükemmel tedavi yöntemidir.
• Uygun kullanıldığı takdirde hiçbir zararı yoktur.
• Kullanmakta gecikmeyin. Eğer bir sorununuz olursa mutlaka sağlık görevlinize başvurun ve diyabet kimlik kartınızı yanınızda taşımayı ihmal etmeyin.

18 November 2008

Buğday Çimi suyu nasıl hazırlanır?

Buğday çimini evlerinizde kendinizde kolaylıkla yetiştirebilirsiniz. Üstelik bunun için toprağa da gerek yok. Öncelikle cam veya porselen bir kaba ihtiyaç var. Ayrıca o yılın mahsulü olan ve organik olması tercih edilen buğdaya. Geriye sadece ince bir temiz tülbent gerekli. Cam kabınızın tabanına tülbentinizi yerleştirdikten sonra buğdaylarınızı serpip üstüne tekrar tülbenti örterek buğdaylarınızı arada bırakın. Daha sonra klorlu olmayan şişe içme suyuyla çiçeklerinizi suladığınız sprey şişelere bu suyu koyarak püskürtme yoluyla sürekli nemli kalmalarını sağlayınız. 3-5 günde buğdaylarınız çimlenecek. Bunları ister çerez gibi kök ve filizi bir arada olacak şekilde tüketin. Isterseniz salatalarınıza serpip tüketin. eğer daha fazla çimlendirmek isterseniz sulamaya devam edip 4-10 cm boyunda çimler elde edip suyunu sıkıp içebilirsiniz.(çimen suyunun kendine özel bir makinasi var)

Peki çimen suyu neden son zamanlarda bu kadar popüler oldu, nedir bu normalde alt tarafı çim diye baktğımız bitkinin içindeki özellik?

Çimen suyu, tepsisinden taze, kesilir kesilmez içildiğinden klorofil yoğunluğu inanılmaz derecede yüksektir. Bitkilerin çoğunda bulunan klorofil güneşten gelen enerjidir, ve biz çimen suyunu içerek direk bu enerjiyi kendi hücrelerimize veririz. Klorofilin içinde yüksek miktarda vitaminler, mineraller ve protein bulunur. Klorofili esasında bitkinin kanı olarak ta adlandırabiliriz, çünkü klorofil olmadan birçok bitki hayatta kalamaz. Klorofil tüm hücreleri kuvvetlendirdiği gibi aynı zamanda karaciğeri ve kanı temizleme gibi bir özelliğe de sahiptir. En önemli bir diğer özelliği ise anemik (kandaki demiri düşük) olan kişilerde bu rahatsızlığı, yeteri derecede tüketildiğinde ortadan kaldırmasıdır. Klorofil aynı zamanda diş çürüklerini önler, ve diş etlerini sağlamlaştırır. Birçok cilt rahatsızlığına da iyi gelir.


Eğer bugünkü şehir yaşamımızı göz önüne alırsak hiçbirimiz doğal ortamlarda yetişmiş çiğ sebzelerden oluşan günlük bir menü tüketmiyoruz. Aksine yiyecekleri bakteri ve virüslerden arındırmak için normalde daha fazla pişirdiğimiz bile oluyor. Böylelikle de gıdalardan aldığımız besin değerini inanılmaz derecede düşürmüş oluyoruz.

Çimen suyunda likid oksijen bulunur. Bu oksijen, gıdaların daha iyi metabolize olmasını ve daha net ve açık düşünmeyi sağlar, çünkü beyin sağlıklı fonksiyon gösterebilmek için vücuttaki oksijenin yüzde 25’ini kullanır. Bunun dışında daha iyi bir kan dolaşımı da sağlar ki bu da hücreleri çok daha iyi bir biçimde besler.

Günde iki kahve fincanı kadar çimen suyu tükettiğinizde günlük ihtiyacınız olan tüm A,C,E ve B-vitaminlerini almış olursunuz. Bu vitaminleri çok doğal bir şekilde aldığınızdan alınan vitamin haplarına göre vücut çok daha iyi metabolize eder, ve faydasını görür. Tüm bunların yanı sıra vücudun kalsiyum, demir, sodyum, potasyum ve magnezyum ihtiyaçlarını da karşılar.

Vücut için gerekli olan tüm amino asitlerde çimen suyunun içinde vardır. Et, tavuk, balık veya diğer hayvansal gıdalardan alabileceğimiz protein iki fincan çimen suyunda yeteri kadar vardır. Özellikle vejeteryanlar için inanılmaz bir protein deposudur.

Çimen suyunun içinde inanılmaz derecede enzimler vadır ki, bunlarda tükettiğimiz gıdaların çok daha iyi metabolize olmasını sağlar.

* Çimen suyu toprakta bulunan 102 mineralden 92sini içinde barındıyor.
* Çok yüksek enzim oranı olduğu kadar yüzde 70 klorofil içeriyor.
* Çimen suyu iki şekilde tüketildiği zaman kişide yüksek enerjiye yol açıyor: 1. vitamin ve mineral eksikliklerini kapatıyor 2. hücreleri, kanı ve organları tıkayan artıkların vücuttan atılmasını sağlıyor.
* Kilo vermeye çalışanlarda, kan dolaşımını ve metabolizma hızını yükselterek yardımcı oluyor.

Bir önemli hususta, kesinlikle aç karnınıza içmenizdir. Böylelikle direk kana karışır ve etkisini çok daha iyi gösterir. Ama eğer ilk kez çimen suyu içecekseniz bunu boş bir gününüzde evinizde ya da evinize yakın bir yerde içmenizi tavsiye edilir. Vücut anında detoks moduna geçtiğinden mideniz bulanabilir, ya da aşırı baş ağrısı çekebilirsiniz veya bağırsaklarınız bozulabilir. Bunların hiçbirisi de olmayabilir.

12 November 2008

Gerçek Bal nasıl anlaşılır?

Bal buzdolabında şekerleniyorsa gerçektir.

Balın kesafeti (yoğunluğu) çok, akışkanlığı sürekli olmalıdır, kesik kesik akan bal sahtedir. Çiçek balı hızlı, çam balı ise daha yavaş akar

Gerçek bal kaşıkla alındığı zaman kesintisiz gelir.

Buzdolabında yaklaşık bir ay bekleyen balın krem ya da tereyağ kıvamına gelmesinin balın hakiki olduğunu gösteriyor.

Sabit kalem (kuşun kalem değil ucu ıslandığı zaman mor renk yazan) alın bala uç kısımını daldırın sonra parmağınıza sürün renkli olarak çıkıyorsa bal karışıktır çıkmıyorsa hakiki baldır.

Soğuk havada donma yapmaz ise bal sahtedir... Zeytin yağının donması gibi kavanozun alt kısımları donma yapar ise hakiki baldır.

Sahte balın rengi biraz daha açıktır, normal balın kokusu yoktur. Normal balın kıvamı biraz daha katıdır.

Balı kaşıkla alıp yere döktüğünde sahte bal uzayıp resmen örümcek ağı gibi havada uçar.

Balın şekerlenmesi durumunda ise, eski hâlini alması için güneşe çıkarılması veya kabıyla birlikte sıcak suya konulması kâfidir.

Bal şekerle yapılan diğer şerbetlere nazaran çok daha fala keskindir. Fazla yendiği zaman genizde hafif yanma yapar. bu yediğiniz gerçek baldır.

Balda hafif te olsa şekerden kaynaklı alkol olması nedeni ile kibrit çöpü veya kağıt üzerinde cızırdayarak yanar.